2009 yılında tenis bursuyla Londra’ya yüksek lisans eğitimi için gitme fırsatım oldu. Okul hayatım çok parlak olmasa da eğitim hayatımın en iyi dönemini Sports Marketing öğrenirken geçirdim. Barcelona, Manchester United, ATP Tour, WTA gibi büyük şirketlerin nasıl oluştuğunu, ürünlerini, gelirlerini, giderlerini ve pazarlama stratejilerini öğreniyorduk. Sporla beraber hem satış hem de pazarlama eğitimi alıyorduk bundan daha keyifli ne olabilirdi ki?
Queen’s Club turnuvasına ilk sene seyirci olarak gittim. İkinci sene ise WTA’de çalıştığım için hem çalışanlara destek olmaya gidiyordum hem de istediğim maçı izleme hakkına sahip oluyordum. Aşağıda kısaca bu turnuvada edindiğim tecrübeleri, gözlemlerimi, turnuvaya nasıl gidildiğini ve turnuva hakkında bilmeniz gerekenleri anlatacağım.
Yüksek Lisans programından mezun olmak için bir yerde 4 aydan fazla çalışmak veya çok uzun soluklu bir pazarlama projesi hazırlamak gerekiyordu. Bir gün çat kapı, elimde CV’imle WTA’in Londra ofisine gittim ve kapısını çaldım. İş arıyorum, desteğe ihtiyacınız var mı diye sordum. İki görüşme ve referanslardan sonra sağolsunlar beni kabul ettiler. Çok mutlu olmuştum. Geriye baktığımda ne kadar iyi bir tecrübe diyorum kendi kendime.
Queen’s Club, West Kensington’da bulunan özel bir tenis kulübüdür. WTA ve ATP’nin Londra ofisinden yürüyerek 2 dakika içinde ulaşabilirsiniz. Kulüpte 27 açık (bunlardan 12’si dünyanın en iyi çim kortu), 10 kapalı kort yer almaktadır. WTA’de çalıştığım dönemlerde öğlenleri o muhteşem çim kortta ofistekilerle tenis oynama şansı yakalıyorduk. Aynı zamanda, arada, bütçemizin el verdiği durumda öğle yemeklerini kulüpte yeme fırsatı buluyorduk. Özel bir kulüptü ve sadece üyeler girebiliyordu ancak WTA ve ATP çalışanlarının her zaman kullanım hakkı vardı. Turnuvada gördüğünüz tüm seyirci alanları ve merkez kortun yapısı turnuvadan 2 ay önce hazırlanıyor ve turnuvadan sonra bu alanlar sökülüp tekrar normal eskisi gibi bir kulüp haline getiriliyor. Bir gün turnuvayı izlemeye veya kulübü ziyarete giderseniz, District veya Piccadilly metrosunu kullanarak Baron’s Court’da inmeniz ve 100 metre yürümeniz yeterli olacaktır.
WTA’in bize sağladığı fırsattan dolayı sporcuların bulunduğu alana girme şansımız oluyordu. Queen’s Club tenisçiler tarafından her zaman en iyi turnuvalardan biri seçilir. Nedenini de bu alanlara girince anlıyorsunuz, sporculara mükemmel bir alan tahsis etmişler. İçerde langırt, bilardo, büyük ekran televizyonlar, play station, açık büfe yemek ne ararsanız var. Herkes gibi ben de en çok Nadal’ı görünce heyecanlandım ancak özel zamanı olduğu için rahatsız etmedim ve uzaktan izledim. Raketlerini aldı, kordaj çektirmeye kendi götürdü, oradakilerle sohbet etti, yemeğini kendi aldı oturdu ve ekibiyle yedi. Normal sizin bizim gibi biri olması çok dikkatimi çekmişti, kendi işini kendi hallediyordu. Sonrasında David Nalbandian’ın da olduğu bir takıma karşı 2’li langırt maçı yaptılar, Nadal’ın takımı kaybetti, kaybettikten sonra 20 şınav çektiğinde anladım ki cezalıymış. Nadal’ı şınav çekerken izlemesi oldukça komik olmuştu.
Sporcular herhangi bir işçiden farksız işlerine %100 konsantre olmuş ne gerekirse veya koçları tarafından ne söylenirse onları tek kelime itiraz etmeden yapıyorlardı. Hem sahada oyuncuları izlemek hem de özel alanlarında onları takip edip gözlemlemek keyifli ve oldukça öğretici olmuştu. Aynı zamanda da turnuva organizasyonuna destek olmaya çalışıyorduk.
2011 yılında Nadal’ı Songa, Songa’yı ise finalde Andy Murray yenerek şampiyon oldu. Turnuva Haziran ayının 3. haftası oynanır ve Wimbledon öncesi yapılan en prestijli turnuvadır.
Tennis Istanbul
Alican Seren
Değerli Dostum, Londra da edindiğin deneyim ülke tenisi için çok önemli. Bu deneyimden TTF nin yararlanması gerekli. Oysa TTF başkanının kort ihalesi yolsuzluğu yüzünden mahkemelik. İşin kötüsü mahkemeyi de kaybettiler. Yani yolsuzluk kanıtlandı. Ülkenin ulusal takımının başına davetiye usulüyle çağırıp kademe atlattıkları kişileri antrenör yapıyorlar. Daha düne kadar birileri Akdeniz tatil köylerinde turnuvalar organize edip kesesini dolduruyoudu. Şimdi soruyorum:TTF nun yönetimi boyunca ülke tenisine ne gibi bir faydası olmuştur. Tenis Fedarasyonunda yurt dışında spor marketing ihtisası yapmış biri görev almayacakta kim görev alacak? Liyakat denilen şey nedir? TTF görevlilerinin sizin gibilerden haberi var mı? Akıllı yönetici yukardaki yazıyı dilekçe kabul eder. Şimdi hiçkimse ülke tenisi neden bu durumda demesin. Kendilerinin, çoluk çocuklarının ve etraflarında ki insanların çıkarlarını düşünmekten başka hiçbir işi olmayanların ülke tenisine faydası olması beklenemez. Kort yolsuzluğunun mahkemede kanıtlanmasından beş dakika sonra istifa etmesi gereken TTF başkanı 10 dak. sonra gençlik ve spor bakanlığı tarafından görevden alınmıyor ve hakkında soruşturma açılmıyorsa ortada muazzam bir problem var demektir. Ülke tenisinin işi bilen, eğitilmiş, vizyon sahibi, zeki, çalışkan insanlara ihtiyacı var. Yapılması gereken tek şey onları bulup görev vermek. Bu kadar basit. Size kolay gelsin…