Tenis denince aklımıza gelen ilk isim tabii ki Roger Federer oluyor. Başarılarını, kazandığı Grand Slam sayısını, oynadığı raketin markasını, kıyafet sponsorunu tenisle çok ilgisi olmayan insanlar bile biliyor.
Sokakta birileriyle sohbet edip, ben tenis oynuyorum dediğinizde “Federerci misin?” “Nadalcı mı?” sorusunu sıklıkla duyabiliyorsunuz.
Tenis seven/sevmeyen herkesin bildiği Federer kimdir ve bugüne kadar hangi başarılara imza atmıştır ana başlıklarıyla bir bakalım;
- 08 Ağustos 1981 / İsviçre doğumlu
- 20 Grand Slam şampiyonluğuyla en fazla Grand Slam kazanan erkek oyuncu
- 309 hafta dünya sıralamasında 1. sırada yer alan tek tenisçi
- 2002 – 2016 yılları arasında dünya sıralamasında ilk 10’un dışına çıkmayarak başka bir rekora imzasını atmış
- Wimbledon’ı 8 kere kazanan tek erkek tenisçi
- Tüm Grand Slamleri kazanan 8 erkek tenisçiden bir tanesi
Gelelim başlıktaki gizli adama: Federer’in bugünlere gelmesindeki en büyük etken olarak gözüken isim Pierre Paganini. Fitness antrenörü olan Paganini’nin sporla ilk tanışması atletizmle beraber olmuş, koçluk kararı aldığında ise aklında sadece futbolcularla çalışmak varmış. Ancak inanılması güç bir başarıyı Federer ve Wawrinka’yla gerçekleştirmiş. Federer bir röportajında; “Sakatlanmadan bu yaşlarda hala en üst düzeyde rekabet edebilmemin en büyük nedeni Pierre’dir” demiş.
Bir önceki jenerasyonu düşündüğümüzde teniste en iyi dönemler 25-26’lı yaşlar iken teknolojinin ve insan vücudunun gelişmesiyle hem en iyi oynama yaşı hem de tenisi bırakma yaşı yukarlara çıktı. Bu konunun detaylarına farklı bir yazımızda gireceğiz. Ancak Tennis Istanbul olarak birkaç örnek vermekte fayda var; Stan Wawrinka ilk Grand Slam’ini 29 yaşında, üçüncü ve son Grand Slam’ini ise 31 yaşında kazandı ve tenis hayatına sakatlığından dolayı biraz geriden gelerek devam ediyor. Öteki taraftan bir önceki dönemin yıldız oyuncuları olan Marat Safin 29, Juan Carlos Ferrero ise 31 yaşında tenisi bırakmak zorunda kaldı. Örnekler çoğaltılabilir ancak artık tenisin ömrü ve “pick” noktası 10 sene öncesine göre çok uzadı en önemli sebebi de Pierre Paganini gibi eğitmenlerin sporumuza bilimsel olarak destek vermesi diyebiliriz.
Federer’in takımı değişiyor; Paul Annacone gidiyor Edberg geliyor, Edberg gidiyor Lubicic geliyor ancak bir kişi 17 senedir değişmiyor ve bu isim sizin de tahmin edeceğiniz gibi Paganini.
Hatırlayacağınız üzere Federer 2016 yılında dizinden ameliyat oldu ve yanında yine Paganini vardı, ameliyattan sonra 2 hafta fizik tedavi gördü ve sonrasında kondisyon çalışmaları başladı, başlarda Federer 5 metreden fazla koşamıyor, bu mesafeyi koştuktan sonra yerine yürüyerek dönmek zorunda kalıyordu. Herkesin aklında Federer eskisi gibi olacak mı sorusu vardı ama hepimizin bildiği gibi Federer akıllara zarar bir geri dönüş yaptı ve 2 sene arka arkaya Avusturalya Açık turnuvasını ve geçen sene Wimbledon’ı kazandı.
Paganini’nin Federer’le çalışmaya başladığı günden beri hedefi uzun yıllar üst seviyede oynayabilmesini sağlamaktı ve hep bu stratejiyle çalıştı. Bundan 10 sene önce Paganini, Federer’in 2016 yılına kadar rahatlıkla oynayabileceğini öngörse de 2020 konusunda emin değildi ve Federer’in kendi kararına bağlı olacağını belirtti.
Federer 2000 yılında kendi takımını kurdu ve Paganini’yi de kadroya davet etti, ne kadar doğru bir karar verdiğini şimdi çok daha iyi anlıyor. Federer; “hiçbir sporcu kondisyon antrenmanlarını sevmez ancak Pierre’le her zaman çalışmalarımız çok eğlenceli geçiyordu” açıklamasını yaptı. Mevcut yapıda herhangi bir fiziksel test yaptırmadığını çünkü Paganini’ye sonsuz güvendiğini belirtti ve ekledi “o ne isterse ben onu yapıyorum!” İkisi beraberce hala çalışmalarına aynı hızla devam ediyorlar.
Biraz da çalışma metotlarına bakalım: Roger’ın gençlik yıllarında futbol, baseball gibi sporları da çeşitlilik olsun diye yaptıklarını ancak şu aşamada tamamen tenise odaklandıklarını anlatan Paganini, güçlü, hızlı ve yüksek koordinasyonlu olmamız gerektiğini ama bunu tenis kortunda yapmamız gerektiğini vurguladı. Genellikle kortta en hızlı olmamız gereken durum attığımız ilk 3 adım oluyor ve sonrasında tenis topuna vuruyoruz. Bu da ilk 3 adımının ne kadar önemli olduğunu ve bu adımların güçlenmesi gerektiği anlamına geliyor. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi 100 metre koşucusuyla tenisçinin hızı arasında çok ciddi farklılık var, kortta hızlı olmak yetmiyor, bu hızı kontrol etmek ve doğru hareket ettiğine emin olmak gerekiyor. Bunu Federer nasıl sağladı? Sorunun cevabı aslında çok basit; disiplinli çalışma ve sürekli çalışma…!
Sonuç olarak, tenisin kondisyonu en az kortta vurduğun top kadar önemli. Topa çok iyi vuruyor olabilirsin ve gerçekten de belli bir dönem aralığında çok iyi duruma gelebilir, çok iyi maçlar kazanabilirsin. Ancak yanlış yönlendirildiysen, belli başlı eğitimleri almadıysan veya kondisyon antrenmanların yeterli değilse 28 yaşında sakatlanarak veya gelişime adapte olmayarak spora veda etmek zorunda kalabilirsin. Tennis Istanbul olarak önerimiz, tenise verdiğiniz değeri hatta daha fazlasını kondisyon/fitness antrenmanlarınıza verin ve bu konuda hem çok araştırın hem de çok çalışın.
Yazımıza destek aldığımız kurumlar: New York Times, Tennis Channel, Wikipedia, CNN Sports.
Tennis Istanbul
Alican Seren