Bugüne kadar teniste farklı sporcularımızın farklı başarıları konuşuldu ancak en önemlisi ve bizi en büyüleyeni Çağla Büyükakçay’ın Istanbul Cup’ı kazanıp, dünya sıralamasında ilk 100’ün içine girmesiydi.
Çağla İlk 100’e girmekle de kalmayıp dünyanın 82 numarası oldu. Bunun ne demek olduğunu Türkiye’de tenis oynamış olanların daha iyi anlayacağını düşünüyoruz. Çağla’nın bu noktaya gelirken ne kadar zorlu bir yoldan geçtiğini, futbol, basketbol gibi daha popüler olan branşlara nazaran etraftan çok da fazla destek görmediğini hepimiz az çok biliyoruz. Ancak Türkiye Tenis Federasyonu’nun, son zamanlarda kendileri hakkında basında çıkan olumsuz haberlere rağmen Çağla’nın maddi olarak her zaman yanında olduğunu ve bu başarıda payının olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
20 senede nereden nereye geldiğimize bir bakalım: Bizim tenis oynadığımız dönemde, isterse rakip, ülkenin en vasat oyuncusu olsun, herhangi bir yabancı tenisçiyi yenmek çok büyük başarıydı. Senede 3 tane yurt içi turnuvamız olur, eğer yurt dışında bir turnuva oynamaya gidebilirsek heyecandan bir hafta uyuyamazdık. Hem yurt içindeki uluslararası turnuvalara hem de potansiyeli olan oyunculara yapılan turnuva desteğiyle beraber tecrübe eksikliğiyle ile ilgili birçok problem çözüldü. Şimdiki oyuncuların çok ciddi fırsatları var, bunlardan en önemlisi de maddi destek. Teniste gelir dağılımının çok adil olmadığını düşündüğümüzde sadece turnuva gelirlerinden uzun vadede hayatta kalmak aslında çok zor. Okuduklarımızdan ve duyduklarımızdan yola çıkarak, ortalama 110-120 numarada gezinen bir tenisçinin sene sonunda zarar etme ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple sponsor desteği, bir tenisçinin profesyonel olarak oynamaya devam edebilmesi için çok çok önemli. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, bu tip sporcuların -ne mutlu ki- arkasında duruyor ancak herhangi bir Avrupa ülkesinde kimse 150 numarada olan bir tenisçiye destek olmuyor ve hepsi ciddi zorluklarla başarının peşinde koşuyorlar.
Çağla’ya dönecek olursak; bildiğimiz kadarıyla Adana’da temel eğitimini almış, rakiplerine nazaran daha geç bir yaşta profesyonel olmuş, sonrasında deyim yerindeyse “savaşarak” bu duruma gelmiş bir tenisçi. Çağla’nın da belirttiği gibi ITF (18 yaş altı turnuvalar) turnuvalarına katılma fırsatı bulamamış olması kendisi için farklı bir olumsuz etken. Türkiye gibi sporda çok geride kalmış bir ülkeden çıkıp 82 numara olduğu için bugüne kadar 82 numaraya yükselenlerin hepsinden çok daha fazla alkışı hak ediyor, üstesinden geldiği zorluklar saymakla bitmez. Türkiye’de genellikle bir işe başlayıp en kısa zamanda başarı istenir ve beklenti gerçekleşmezse insanlar başlarlar o kişiyi aşağı çekmeye. Çağla bize tekrar göstermiştir ki, her işte olduğu gibi tenis de uzun dönemde ve çok çalışarak başarının geldiği bir iş ve spordur. Bu başarının altında 20 senelik çok ciddi emek yatmaktadır. Pes etmeden tüm gücüyle çalışan Çağla’yı ve tüm ekibini tekrar çok tebrik ediyor ve uzun dönem ilk 100’ün içinde kalmasını diliyoruz.
Tennis Istanbul
Alican Seren